4 Haziran 2012 Pazartesi

Müslümanları kan dökücü olarak göstermeye çalışanlar yanılıyor; İslamiyet şefkat, merhamet ve sevgi dinidir


Özellikle son dönemlerde bir kısım Hıristiyanlar, Müslümanlarla ilgili olarak çeşitli gerçek dışı iddialarda bulunmaktadırlar. Bu kişiler, bazı olayları kendilerince delil göstererek, Müslümanları, gerçeklerle hiçbir ilgisi olmadığı halde, kan dökücü ve zalim kişiler olarak lanse etme eğilimindedirler. Dünyada çeşitli kesimlerde yaşanan ve çeşitli odaklar tarafından haksız yere İslam’a mal edilmeye çalışılan zulüm sistemini, kendilerince İslam aleyhine yorumlamaktadırlar. Geçmişte zaruri olarak, Müslümanların kendilerini savunmak mecburiyetinde kaldıkları için yaşanmış savaşları örnek vererek, Kuran’da bildirilen İslam dinini tamamen farklı bir görünüm altında sunmaya çalışmaktadırlar. Bu yaptıkları, hiçbir dayanağı olmayan, çok büyük bir iftiradır. Söz konusu kişiler, İslam dinini tanımamakta, İslam adına zulüm yapan kişilerin gerçek yüzünü bilmemekte ve söz konusu durumu akılcı ve sıhhatli değerlendirememektedirler.
Bu iddiayı ortaya atan kişiler, dünyada İslam adına terör estiren kişilerin Kuran’a uyan gerçek birer Müslüman olduklarını zannetmektedirler. Oysa onların İslam ile, Kuran ile hiçbir ilgileri yoktur. Şu anda dünyaca tanınıp bilinen terörist liderlerin büyük bir çoğunluğu, gerçekte provokasyon için özel olarak eğitilmiş istihbarat ajanlarıdır. Bunlar, Amerika ve Avrupa’da tanınmış istihbarat birimlerine mensupturlar ve doğrudan söz konusu istihbarat teşkilatlarından emir alırlar. Bu kişilerin tamamı materyalist ve Darwinist eğitim görmüştür. Bu kimseler Allah’ı gereği gibi tanıyıp takdir edemeyen, Allah’ın emrettiği gerçek İslam ahlakını yaşamayan, Peygamberimiz (sav)’in güzel, sevgi dolu, sevecen ahlakından uzak, Darwinist telkinlerin etkisi altında olan kimselerdir. Darwinizm’in, ilerlemenin tek yolunun çatışmak olduğu, şiddet ve zulmün adeta yaşamın gereği olduğu yanılgılarını kabullenmiş insanlardır. Görünürde Müslüman imajına sahip olmaları, herhangi bir İslam ülkesine mensup olmaları, kimliklerinde Müslüman yazıyor olması bu gerçeği değiştirmez. Bu kimseler tamamen Darwinist dünya görüşünü yaşayan insanlardır. Çevrelerindeki insanları değerlendirme şekilleri de bu şekildedir: Onların kabullendikleri yanılgılara göre “insanlar, biraz daha gelişmiş hayvanlardır; ruhları, benlikleri ve hiçbir sorumlulukları yoktur. Bu hayvan topluluğunun içinde ise zayıf olanlar mutlaka elenerek yok edilmelidir.”
Söz konusu terörist liderler, gerçekte, Amerika’da ve çeşitli Avrupa ülkelerinde, İslam ahlakından uzak şekilde “şımarık ve züppe” şekilde yetiştirilmiş, gece klüplerinden çıkmayan, Batı kültürünün olumsuz ve dejenere yönlerini kabullenmiş ateist zihniyetteki kişilerdir. Burada şunu belirtmek gerekir ki, bir kimse din ahlakını yaşamaya başlamadan önce her türlü farklı yaşantı içinde olabilir, bu kınanacak bir durum değildir. Kişinin samimi olarak tevbe edip Allah inancına yönelmesiyle Allah’ın bu hatalarını affetmesi umulur. Ama söz konusu kimseler için durum farklıdır. Bu kişiler görev zamanları geldiğinde, sakal bırakıp, Ehl-i Sünnet görünümüne bürünüp işbaşına geçerler. Ateist masonların idaresi altındaki söz konusu istihbarat teşkilatlarından gereken emri alır ve buna uygun eylemlerini tereddütsüz yerine getirirler. Onların Müslümanlıkla, İslam ile hiçbir ilgileri yoktur. Onların dini İslam değil; materyalizmdir, Darwinizm’dir.
Kuran’a tam anlamıyla uyan, Ehl-i Sünnet samimi Müslümanların, Kuran’a muhalif olan böyle bir zulüm sisteminin destekçisi ve parçası olmaları mümkün değildir. Dünyada bu zulmü gerçekleştirenler, İbn-i Meskeveyh’çiler, Darwinistler, materyalistler, sosyalizme sempatisi olanlar, Stalin hayranları, Che hayranları, Lenin hayranları, Mussolini hayranları, Hitler hayranları, Mao hayranlarıdır. Bunlar, kanlı materyalistlerin, komünistlerin, faşistlerin sapkın fikirlerini kendi akıllarınca İslam adına uygulamaya kalkan, din ahlakından tamamen uzak düşüncedeki insanlardır.

Bir kısım çevreler tarafından haksız yere, İslam dinine mal edilmeye çalışılan zalimane sistem, işte bu şekilde işlemektedir. Bir kısım Müslümanlar, İslam adına yapılan bu zulüm sisteminin aslında hiç gerçekleşmediğini iddia edebilir ve bunu külliyen inkar yoluna gidebilirler. Oysa asıl doğru olan, bu eylemleri reddetmek değil, bunların, ateist mason destekli ateist istihbarat ajanları tarafından, kendilerince İslam dinini dünyada etkisiz kılmak için yapılmış (İslam’ı tenzih ederiz) ve İslam dininde kesin olarak haram olan eylemler olduğunun anlatılmasıdır.
Söz konusu Hıristiyanlar, Müslümanlara yönelik bu iddialarda bulunurken, önemli bir noktayı da görmezden gelmektedirler. Bilindiği gibi tarihte ABD; Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atarak onbinlerce insanın yaşamını yitirmesine sebep oldu. Bu kişiler arasında Müslümanlar da vardı, Hıristiyanlar da, Museviler de vardı. Çocuklar da vardı, yaşlılar da, masum kadın ve erkekler de vardı. Fakat İslam alemi, hiçbir zaman ABD hükümetinin gerçekleştirdiği bu uygulamayı Hıristiyanlığa maletmedi. Yine aynı şekilde geçmişte yaşanan ve ismi açıkça “Haçlı seferleri” olarak geçen saldırılar sırasında da binlerce Müslüman vahşice şehit edildi, hatta farklı mezheplerdeki Hıristiyanlar işkenceye uğratılıp öldürüldü, camilerin yanı sıra kiliseler dahi talan edildi. Son dönemde Irak’ta, Afganistan’da ve diğer bazı Müslüman ülkelerinde dökülen kanlar da Müslüman kanıydı. Fakat hiçbir zaman Müslümanlar bunlardan yola çıkarak, İncil’e uyanların kan dökücü oldukları yorumunu yapmadılar. Aklı başında her insan, zulmün yaşandığı bir yerde mutlaka dinsizliğin hakim olduğunu rahatlıkla anlayabilir. Nitekim Kuran’a uyan, Allah’a iman eden aklı başında Müslümanlar, söz konusu katliamlardan dolayı hiçbir zaman Hıristiyanlığı sorumlu tutmazlar. Bu, Allah’a kalpten inanan bir kişinin yapabileceği bir şey değildir.
İslamiyet şefkat dinidir, tüm dinleri kucaklar
Adnan Oktar’ın 8 Kasım 2009 tarihli Kanal 35 İzmir ve Tv Kayseri röportajından
Müslümanlara karşı söz konusu çirkin iddialarda bulunan bir kısım Hıristiyanların da artık bu yanlış düşüncelerinden ve alışkanlıklarından vazgeçme zamanı gelmiştir. Genelde bu iddiaların temelinde bilgisizliğin büyük etkisi olmaktadır. Bu nedenle Hıristiyan kardeşlerimiz önyargısız bir gözle Kuran’ı okumalı, Peygamberimiz (sav)’in hayatını incelemeli ve mutlaka gerçek İslam ahlakını yaşayan salih müminlerin eserlerini, yaşantılarını, düşüncelerini ve faaliyetlerini göz önünde bulundurmalıdırlar. İslam’da şiddetin hiçbir şekilde yeri olmadığı çok açıktır. Kuran’a göre savaş, yalnızca can, mal, ırz güvenliği tehlikeye düştüğünde ancak bir savunma amacıyla yapılabilir. Böyle bir durumda dahi Müslümanlar asla ileri gitmemekle, esir almaları durumunda esirlere nazik davranmakla, hatta kendileri açken bile esirlere öncelikli yemek vermekle, bir an önce barışı sağlamakla, mazlumları ve sivilleri korumakla yükümlüdürler. Nitekim Peygamberimiz (sav)’in hayatı incelendiğinde İslam’ın bu konudaki nasıl bir tavrı gerekli kıldığı açıkça görülmektedir. Peygamber Efendimiz (sav) ve sahabeler, Mekke’de yaşadıkları 13 yıl boyunca Mekkeli müşriklerin akıl almaz işkencelerine, saldırılarına, iftiralarına maruz kalmışlar, evlerinden zorla çıkarılmışlar, ölümle tehdit edilmişlerdir. Yapılan bunca saldırı ve baskıya rağmen asla şiddete başvurmamışlardır. Mekke’deki baskıların çok artmasının ardından Medine’ye hicret etmişler, Medine döneminde de sadece kendilerini savunmak amacıyla mecburi savaşlara katılmışlardır. Örneğin, Bedir savaşı, Mekkeli müşriklerin ordularını toplayıp Müslümanları şehit etmek amacıyla atakta bulunmaları üzerine çıkmıştır. Hendek savaşı da Müslümanların, kendilerini korumak için şehrin etrafına hendekler kazdıkları, tamamen bir savunma savaşıdır. Kısaca geçmişteki savaşlar, putperestlerin doğrudan azgınca saldırıda bulunmaları sonucunda mecburiyetten kaynaklanan savunma savaşlarıdır. Hiçbiri atak savaşı değildir.

Kuran’ın derinliğini görüp anlayabilen bir insan, Kuran’da asıl olanın hep affetmek olduğunu da rahatlıkla anlayabilir. Kuran’da Allah, savaş durumunda aşırı gitmemeyi, savaş halindeki bir topluluk savaşı durdurduğu takdirde Müslümanların da durması gerektiğini haber verir:
Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez. (Bakara Suresi, 190)
Onlar, (savaşa) son verirlerse (siz de son verin); şüphesiz Allah, bağışlayandır esirgeyendir. (Bakara Suresi, 192)
Yine Kuran’da savaşta esir alınanların, affedilmesi ve salıverilmesi öğütlenmiştir. Allah, cinayet işlenmesi durumunda bile, suçlunun affedilmesinin daha hayırlı olacağını Kuran’da bildirmiştir. Müslümanın Kuran’a göre yükümlülüğü, hep Allah rızası için en hayırlısını seçmektir. Cinayette dahi Allah, affetmeyi hayırlı gördüğüne göre, Müslümanın asıl yerine getirmesi gereken hüküm budur. İslam, şefkat, merhamet, sevgi, barış ve huzur dinidir. İslam’ı farklı göstermeye çalışanların bu tutumlarından ivedilikle vazgeçmeleri gerekmektedir.
Tarihte Hıristiyan ülkelerin yaptığı savaşlar için Hıristiyanlık sorumlu tutulmamıştır. Müslümanları zalim göstermeye çalışan zihniyet ateist masonluktur.
Adnan Oktar’ın 9 Ocak 2010 tarihli Kanal 9 ve Kral Karadeniz TV röportajından
Konuyla ilgili Sayın Adnan Oktar’ın açıklamaları şu şekildedir:
Sunucu: Ayşegül Çayırgan’ın sorduğu soruyu okuyorum ‘Hocam birkaç gün önce kiliseden çıkan 6 tane Kıpti Hristiyan üzerlerine ateş açılmak suretiyle öldürüldüler. Bütün batıdaki gazete ve radyolarda bu olay, Müslüman bir ülkede geçtiği için, olumsuz şekilde işlenmeye başladı. Mısır hükümeti konuyla ilgili bir açıklama yapmıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Adnan Oktar: Şimdi son zamanlarda bir kısım Hıristiyan arkadaşlarımız, kardeşlerimiz Müslümanların tarih içerisinde son zamanlarda da böyle kan dökücü, zalim, olay çıkaran, demokrasiyi, hakkı, hukuku tanımayan insanlar gibi göstermeye pek meraklılar. Geçmişteki savaşlardan örnekler veriyorlar. Özellikle Amerikalı protestan kardeşlerimiz böyle konuşuyorlar evanjelikler. Eğer geçmişteki savaşlardan örnekler verecek olursak, mesela Hiroşima’da bir anda onbinlerce insanı katlettiler. Nagasaki’de bir anda onbinlerce insanı katlettiler. Orada Müslüman da vardı, Hıristiyan da vardı, her dinden insan vardı. Peki bu hangi hukukla yapılıyor? Değil mi? Birçok ülkede kan döktüler, Afganistan’da kan döktüler, Irak’ta kan döktüler. Hangi hukukla yapıldı bu? Değil mi? Yani Müslümanlar bunu “İncil’e uyanlar böyledir, Hıristiyanlar böyledir, kan dökücüdür” şeklinde yorumlamadı. Biz dedik ki “Bu ateist mason ruhudur, ateist masonluğun bir gereğidir. Müslüman olmayan, Hıristiyan da olmayan, dinsiz imansız adamlar bunu yapıyor” dedik. Hiçbir şekilde bunu Hıristiyanlığa mal etmedik. Hıristiyanlığı sorumlu tutmadık bu konuda. Dolayısıyla, Hıristiyan arkadaşlarımızın da bir olay olduğunda Müslümanlığı sorumlu tutmaları yanlış olur, bu alışkanlıklarından vazgeçecekler. Kuran’da tamam savaş vardır fakat can, mal, ırz güvenliğine saldırı olduğunda nefsi savunma vardır. Yani adamın evine girmişler silahla tüfekle baskın var, camı çerçeveyi indirmişler, kurşun sıkıyorlar. Adam ne yapabilir böyle bir durumda? Mahkemeye mi versin onları? Yani ne yapması gerekiyor? Kaçsa kaçamaz. Değil mi? Yapılacak şey nedir? Canını kurtarmaktır, nefsi müdafaadır. Nefsi müdafaada yapılacak şeyler vardır. Mesela insanlar önce bir havaya ateş ediyorlar. Tehdit ediyorlar, havaya ateş ediyorlar, olmazsa canının fazla yanmayacağı şekilde veya ölmeyeceği şekilde onu yaralayarak durdurmaya çalışıyorlar. Bu nefsi savunmadır. Bunun başka bir yolu var mı? Ani bir saldırıda başka yolu var mı? Kaçamadığına göre? Peki bunda ayıplanacak, hata olarak görülecek ne var? Müslümanlar o dönemde müthiş baskı görüyorlardı, muazzam zulüm görüyorlardı, hendek içine konup yakılıyorlardı, petrolle. Ee ne yapsın? Ne yapması gerekiyor? Gece yarısı baskın var. Adam kılıçla, mızrakla gelmiş baskına. “Hoşgeldiniz gelin buyrun çay içelim” mi diyecekler? Ne desinler? Tabi ki kendilerini savunuyorlar. Ee savunurken de can kaybı olabilir. Bu anormal bir şey değil. Çünkü karşı taraf senin zaten canını almaya gelmiş. Yani tam üsturuplu olarak kendini o anda insanın savunması çok güç olur, toplu saldırıda. “Ben adamı bayıltıyım, etkisiz hale getireyim”. O zamanın şartlarında zaten bayıltıcı bir imkan da yok. Ne yapabilirler? Dolayısıyla bu konuda Müslümanları ayıplamak çok yanlıştır, eleştirmek çok yanlıştır. Onlar kendi kendilerini eleştirsinler. Yapılanlarda en ufak bir hata yoktur Peygamber Efendimiz zamanında. Hiçbiri atak savaşı değildir.
Adnan Oktar: Ve hep affetmeye yöneliktir. Mesela diyor ki Cenab-ı Allah “Aşırı gitmeyin. Dururlarsa siz de durun” diyor Allah (cc) ayette ve “esirleri salın, esirlere güzel davranın” diyor Allah. Ne kadar mükemmel bir izah bu, ne kadar insancıl bir izah. Bir cinayet olduğunda diyor ki Allah, cinayet, bakın, kısas sizin hakkınızdır diyor Allah, yani normalde idamdır cezası cinayetin. Ama affederseniz sizin için daha hayırlıdır diyor. Müslüman affı seçeceğine göre, daha hayırlı olanı seçeceğine göre, o zaman nedir? Burada şefkatin, merhametin, sevginin en yükseğini görmüş olmuyor muyuz? Cinayet gibi böyle muazzam bir zulmü affetmek ne demektir? Allah “affederseniz daha hayırlıdır sizin için” diyor. Dolayısıyla islamiyet, şefkat, merhamet, sevgi dinidir. Ama İncil de böyledir, Tevrat’ta böyledir. Yani muharif halinde bile yine bu güzel yönleri muhafaza etmiştir. Dolayısıyla Müslümanları orada burada provoke edip, öldürüp, asıp kesip, üç beş psikopatın yaptığı bir olayı da Müslümanlara mal etmeye kalkmak! Bundan vazgeçecekler, çok yanlış bir şey, bir de bu cinayet işleyenlere bakıyoruz ki, ya İngiltere’de eğitim görmüşler, ya Amerika’da eğitim görmüşler, Darwinist, materyalist eğitimden geçmişler. Böyle tasavvuf terbiyesi almış, aklı başında, veya bir Nur talebesi düşünelim. Hiç dünyanın herhangi bir yerinde bir Nur talebesinin bir cinayete adı karıştığı görülmüş mü?
Oktar Babuna: Görülmemiş inşaAllah.
Adnan Oktar: Değil öyle, bir yaralamaya adı karışmış mı? Milyonlarca Nur talebesi var, asla yapmazlar. Mesela bir Sufinin, bir tarikat mensubunun, farz edelim mesela yurt dışında, Şaziniler var, Nakşibendiler var, yurtdışında, bu insanlarda hiç böyle bir şeye rastlıyor muyuz biz? Veyahut bir fıkıh aliminin, güzel Ehl-i Sünnet terbiyesi almış bir alimin bu tarz birşey yaptığını görmüş müyüz biz? Görmemişiz. Kimlerde görmüşüz? İbn-i Miskeveyhçi, Darwinist, materyalist, evrimi savunan, sosyalizme sempatisi olan, Che hayranı, Ho Shi Minh hayranı, Lenin’in düşüncelerini islam’la bağdaştırmaya çalışan, böyle aşağılık kompleksi içinde olan tipler, dolayısıyla, bunları bir ayrı tutmaları lazım, biz gerçek Müslümanları kastediyoruz. Gerçek Müslüman, her zaman için şefkatli, merhametli, sevgi doludur.

Mason teşkilatının kirli yüzü, düşük dereceli masonların tamamından gizlenir


Dünya çapında mason teşkilatları oldukça fazla sayıda üye barındırırlar. Masonik yapılanmanın şeytani bir yapılanma olduğu, üst düzey masonların doğrudan şeytandan alınan vahiyler doğrultusunda hareket ettikleri ve dünya çapında deccali sistemin bu yapılanmaya dayandığı delilleriyle ispat edildiğinde, mason teşkilatlarına üye olan alt düzeydeki masonlar bu açıklamalara tepki gösterirler. Çoğu zaman bu bilgilerin yanlış olduğunu, doğrudan şeytana tapan böylesine sapkın bir teşkilatlanmanın söz konusu olmadığını iddia ederler. Mason dostlarının olduğunu ve bu kişilerin adı geçen sapkınlıkların bir parçası olduğuna inanmadıklarını savunurlar.
Bu insanların kendileri de, söz konusu mason dostları da söz konusu sapkınlıkların bir parçası olmayabilirler, fakat masonik teşkilatlanmaların sapkın inanç ve eylemleriyle ilgili verilen bilgilerin tamamı doğru ve delillidir. Söz konusu kişilerin bu gerçeklerden habersiz olmalarının sebebi, masonluğun kirli ve ürkütücü yüzünün alt düzey masonların tümünden itina ile saklanıyor oluşudur. Onlara masonluğun yalnızca aldatıcı yüzü gösterilir.
Masonluğun asıl şeytani yüzünü, yalnızca 31, 32, 33 derece üst düzey masonlar bilir ve bu sırrı ölesiye gizlerler. Nitekim dünya çapında her türlü şeytani eylemi gerçekleştiren, inananlar arasında – özellikle Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında – fitne çıkartmak için örgütlenen, Darwinizm’i dünyaya yayarak dünya çapında savaşların, anarşinin, saldırı ve cinayetlerin altyapısını hazırlayanlar söz konusu üst düzey masonlardır. Bu kişiler, aldıkları kararları tüm dünyada kendi teşkilatlanmalarını kullanarak yaygınlaştırabilme gücüne sahiptirler. Şu anda tamamen bir aldatmacaya dayanan Darwinizm, devlet kanunlarıyla korunuyor ve bir dayatma şeklinde bütün profesörlere ve bilim adamlarına dayatılıyorsa, bunun sebebi söz konusu üst düzey masonlardır.
Üst düzey bir mason, Allah inancına sahip değildir. Şeytanın varlığına inanır, onu kendince kutsal görür ve asıl dikkat çekici olan bu kişi doğrudan şeytan ile bağlantıya geçebilir. Dolayısıyla üst düzey mason toplantılarında alınan kararlar, doğrudan şeytandan alınan kararlardır. Şeytanın yönlendirmesiyle hareket eden bu kişiler şeytandan gelen emirleri tam anlamıyla yerine getirir, ayinler düzenler, keçi kanı içer, şeytan adına kurban verirler. Bu düzeye ulaşabilen kişi sayısı sınırlıdır. Dolayısıyla bu sırra nail olan kişi sayısı da o orandadır.
Masonlar şeytana tapar
Adnan Oktar’ın 18 Kasım 2009 tarihli Tv Kayseri, Samsun AKS ve Gaziantep Olay Tv röportajından
Masonluk “ezoterik” olarak tanımlanan bir sistemdir. Ezoterizm, bir konudaki derin bilgilerin ve sırların ehil olmayanlardan gizlenerek, bir üstad tarafından sadece ehil olanlara bir düzen ve disiplin içinde öğretilmesidir. Dolayısıyla masonlukta bir üst derecenin bildiklerini alt dereceler bilmez. Üst derecedeki kişinin alt dereceye kendi derecesinin sırlarını vermesi yasaktır. Üst derecelerde neler olduğu, yalnızca o derecelere ulaşınca bilinebilir. Dolayısıyla masonik teşkilatlanmalara yeni katılan veya henüz 33. dereceye ulaşamamış kişilerin bu sırları bilmesi mümkün değildir. Alt düzeydeki kişiler, genel olarak masonluğun ardına sığındığı hümanizm maskesi altında oldukça sevecen ve dostane bir tavır görürler. Masonluğun “ışığı uykulu gözlere yavaş yavaş vereceksin” temel öğretisinin bir gereği olarak, alt düzeydeki bir mason yükseldikçe, masonluğun gizli yüzüne dair sırlar yavaş yavaş önüne açılacaktır. Mason dergisi Mimar Sinan’da bu gerçek açıkça anlatılmıştır:
Masonluk sırlarını ve hakikatleri maskeler. Arzu edenler ise esasen hafifçe maskelenmiş olan bu hakikatleri bulabilirler. Bu hakikatlerin ise bazen zayıf ve düşüncesizlere açıklanması tehlikeli olabilir. Hatta onların mevcut olan inançlarını bile yok edebilir. Masonluğa intisab edenlerinkini (girenlerinkini) ise kuvvetlendirir. Kadim (daimi) sırların tesis edilme sebebi bundan ileri gelmektedir. Bunlar bilgi ve hikmet arayıcıları için bu işe başlangıç veya verilecek malumata hazırlık safhası vazifesini gören mekteptir. Doğru dürüst bir hazırlık safhasından geçmeden verilen hakikatler bunları alanlar için yıkıcı ve şaşırtıcı olabilir. 1
Yine Mimar Sinan dergisinde “Masonluk Sırları – Ketumiyet ve Susmanın Fazileti” başlıklı yazıdan alıntı şu şekildedir:
Bize tevdi (emanet) edilen sırları kalbimizin en derin köşelerinde saklamalıyız. Bir ölü kadar sessiz, bir mezar kadar ketum olmalıyız. Bu bizler için bir yemin, bir şeref, bir vicdan borcudur. 2
Bir kaynakta masonluğun birbirinden habersiz iki farklı cemiyetten oluştuğu ve alt seviyedeki cemiyetin hiçbir zaman üst seviyedekilerin şeytani planlarından haberdar olamadıkları şu şekilde izah edilmiştir:
Masonluk, bir cemiyet içerisinde bir başka cemiyettir; dış bir organizasyon içerideki seçkinlerin biraderliğini gizler… Birisi görünür diğeri görünmez olan birbirinden ayrı fakat birbiriyle bağlantılı iki düzenin mevcudiyeti gereklidir. Görünen cemiyet ‘hür ve kabul edilmiş” geniş bir arkadaş grubundan meydana gelir ve bu kişiler, etik, eğitsel, kardeşliği teşvik eden, milliyetçi ve beşeriyeti ilgilendiren sorunlara kendilerini adarlar. Görünmeyen cemiyet ise gizlidir ve çoğu Ağustos biraderliğinin üyesidir, bu kişiler gizli sırlara hizmet etmeye kendilerini adamışlardır. 3
Masonluğun görünen cemiyetinin dışarıya sunduğu intiba, elbette masonik teşkilatlanmanın asıl tehlikesini hiçbir şekilde açığa çıkarmamaktadır. Masonlar, bu teşkilata katılmalarıyla birlikte kendilerine verilen eğitim dahilinde, amaçlarının “barış, kardeşlik ve insan sevgisi” olduğunu iddia ederler, hatta pek çok etkinlikte yer alıp, hayır işlerinde kendilerini gösterirler. Bu teşkilat, söz konusu göstermelik özelliği nedeniyle Mason Üstadı Üner Birkan’ın Mimar Sinan dergisinde belirttiği gibi, kendini topluma hayırlı bir kuruluş olarak da tanıtabilir. Bu, masonluğun görünen yüzüdür.
Asıl tehlike masonluğun görünmeyen yüzüdür. İşte bu sebeple masonluğun bu karanlık yüzünden habersiz olan masonların bu tehlikeli gerçeğe karşı dikkatli olmaları gerekmektedir. Alt düzey masonların çoğunluğunu, dindar kimliklerini koruyan, gerçek anlamda Allah rızası için hayırda ve iyilikte bulunan değerli ve kaliteli insanlar oluşturmaktadır. Fakat bu kişilerin, kendilerini bekleyen büyük aldatmacaya karşı tetikte olmaları, büyük bir aldanış içinde olduklarına inanmaları ve Tapınak Şövalyelerinden beri var olan masonluk tarikatının gizli yüzünden haberdar olmaları büyük önem taşımaktadır. 

Evanjelik masonların İncil’e dayandırmaya çalıştıkları sahte izahlara dikkat


Evanjelik veya Müslüman görünümlü bazı masonlar, kutsal kitaplardaki hükümlere kendilerine göre yorum getirerek, samimi dindarları yanlış yönlendirme çabası içindedirler. Dünyada bazı Evanjelik Hıristiyanların, İslam’a yönelik hasmane bakış açıları işte bu çirkin çabanın bir sonucudur. Hıristiyan dindarlar üzerinde oluşturulmaya çalışılan İslam’a yönelik bu bakış açısı aslında sahte ve kirli bir oyundur. Masonlar, bu sahte oyun vesilesiyle dikkatleri başka yöne çekerek inananlar üzerinde oyun oynamakta, inananların güçlenmesini engellemekte, Allah’a karşı yürüttükleri çirkin ve sinsi propaganda için zemin bulabilmektedirler.
Bu oyunun geçerli gözükebilmesi, samimi Evanjelikler arasında destek görebilmesi için Evanjelik masonlar, çok daha çirkin bir yöntem kullanmakta ve sahte iddialarına İncil’i dayanak göstermektedirler. Samimi dindarları ancak bu yolla etkileyebileceklerini bilmektedirler. Oysa bu, oldukça sinsi bir oyundur. İncil’i dayanak göstererek İslam’ı deccaliyetle bağdaştırmaya çalışan zihniyet (İslam dinini tenzih ederiz), deccali sistemin asıl kaynağı olan masonik zihniyettir. Bu zihniyet, İncil’deki bazı ifadeleri TAMAMEN GERÇEĞİNDEN FARKLI VE ÇARPIK YORUMLAYARAK, insanları yanlış yönlendirmektedir.
Bir kaynakta, masonluğun asıl hedefinin Hıristiyanlığı gerçek inancından saptırmak olduğu şu şekilde izah edilmektedir:
Masonluğun temel amacı, Hıristiyanlık tarafından meydana getirilen dini ve politik dünya düzenini kökünden sökmek ve yerine KENDİ DÜŞÜNCE ŞEKİLLERİYLE UYUMLU BİR DÜZEN GETİRMEKTİR. Bu, toplumun yeni düzeninin naturalizm’den türeyeceği anlamına gelir.[1]
Evanjelikler, İncil’in onlara barışı, dostluğu ve kardeşliği emrettiğini, kan dökmeye Allah’ın izin vermediğini unutmamalıdır.
Adnan Oktar`ın 28 Eylül 2010 tarihli Kaçkar Tv röportajından
İşte masonluğun asıl hedefi, Hıristiyanlığı gerçek amacından uzaklaştırmaktır. Fakat masonluk, bir deccal sistemi olduğundan sinsi hareket etmekte, Hıristiyanlığı gerçek amacından uzaklaştırabilmek için İncil’i kullanmakta, kendisini dindar göstermektedir. Bu son derece tehlikeli oyuna karşı mutlaka tetikte olmak gerekmektedir.
Şunu belirtmek gerekir ki, İncil’de geçen deccal tarifi, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’den rivayet edilen hadislerle tam bir mutabakat içindedir. Dolayısıyla Müslüman aleminin beklediği deccal ile Hıristiyan aleminin beklediği deccal aynı sapkın inancı yayacak ve aynı özelliklere sahip olan aynı deccal olacaktır. Fakat Evanjelik masonlar, sinsi bir yöntem  kullanarak deccalin tüm özelliklerini İslam’a maletmeye çalışmakta, bunun için de kendilerince İncil’i delil göstermeye çalışmaktadırlar.
Evanjelik görünümlü masonların gösterdiği bu çirkin cesaret ve kışkırtma politikası, dünya üzerindeki samimi Müslümanlara karşı kin ve öfkeyi tahrik etme amaçlıdır. Bu kişiler, kendilerini dindar göstererek, ithamlarını İncil’e dayandırdıklarını iddia ederek, İslam’da olmayan bir hükmü, zulüm ve katliamları İslam’a maletmeye çalışmaktadırlar. Bu kişilerin sinsi oyunlarına karşı özellikle samimi Hıristiyanların çok dikkatli olmaları gerekmektedir. Bu çirkin oyun neticesinde, samimi dindar Hıristiyanların bir kısmı İslam’ı yanlış tanımakta, yanlış yorumlamakta, İslam’ın güzellik, barış ve sevgi dini olduğu gerçeğinden habersiz kalmaktadırlar. Bu oyun, aynı zamanda Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında suni bir ayrılığın oluşmasına neden olmaktadır. Bu sinsi plan neticesinde, aynı Allah’a inanan samimi dindarlar birlik olamamakta, hatta tam tersine aralarında nifak ve husumet olması amaçlanmaktadır. Bu durum elbette, tüm dünyaya dinsizliği, Darwinizm’i, anarşiyi, zulmü, savaşları, cinayetleri, dejenerasyonu yaymak isteyen deccal sistemi masonluğun sinsice faaliyetlerini sürdürmesi için aradığı en uygun zemini sağlamaktadır.
Masonluk, tarih boyunca olduğu gibi ancak inananların arasını ayırdığı sürece güçlenebilmektedir. Bu nedenle masonik idarenin dinsizliği yayabilmesi, kendi ideolojisini güçlendirmesi için, iman edenlerin güçsüz, parçalanmış olması gerekmektedir. İşte bu nedenle masonlar için samimi dindarların arasındaki ittifakı bozmak, onları bölmek önemli bir hedeftir. Bunun için de masonlara göre en emin yöntem, İncil’i kaynak olarak göstermekten çekinmeyen Evanjelik görünümdeki masonları kullanmaktır. Evanjelik görünümdeki masonların oyununa gelen samimi dindar Hıristiyanlar da, aslında farkında olmadan ve elbette istemeden masonların dinsizliği yayma politikasına alet olmaktadırlar. İşte bu yüzden bu kirli oyuna karşı tüm gerçek dindarların tetikte olması ve asıl fikri mücadeleyi birlik ruhu içinde, Allah inancına karşı çıkan ideolojilere karşı yapmaları gerekmektedir. Dindarlar için en büyük tehlikenin, dinsizliği yayma amacını taşıyan masonluk ve masonluğun denetimindeki Darwinizm, materyalizm gibi sapkın ideolojiler olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır.
 
[1] Mansignor George F. Dillon, Grand Orient Freemasonry Unmasked “As the secret power behind communism”, s. 16

Ateist masonların etkisinde kalan bazı Evanjelikler, Deccalin kirli oyununa gelmemelidirler

Doğrudan şeytandan emir alan ve şeytanın planı gereği tüm dünyada Allah inancına karşı savaş açmış bulunan ateist masonik sistem, bazı Evanjelikleri de etki altına almak üzere faaliyet etmektedir. Daha önce de pek çok kez haber vermiş olduğumuz bu tehlike, az sayıda olsa da, belirli bir kesimi etkisi altına almış görünmektedir. Söz konusu Evanjelikler, bu karanlık odakların telkinleri sonucunda, Müslümanlara karşı ciddi bir cephe almış görünümündedirler.
Oysa düştükleri yanılgı büyük bir yanılgıdır. Asıl fikri mücadele verilmesi gereken yapılanma, ateist masonluktur. Evanjelik Hıristiyanlarla Müslümanların arasını açmaya çalışan KİRLİ ÖRGÜTLENME ATEİST MASONLUKTUR. Bu bir komplo teorisi veya hayali bir örgütlenme değildir. Ateist masonlar, üst düzey ayinlerinde ŞEYTANA TAPAN, kendi iç yayınlarında “ŞEYTANIN FENERİ ULAŞACAĞIN YERDEKİ KARANLIĞI AYDINLATIR”  şeklinde bu sapkın zihniyetlerini açıkça dile getiren, gizli ve sinsi bir örgütlenmedir. Masonluk, şeytandan alınan ilham ve emirlerle, DÜNYAYI FELAKET, KARGAŞA VE KATLİAMLARLA BİR FELAKET ORTAMINA DÖNÜŞTÜRMEYİ AMAÇLAYAN, ALLAH İNANCINA KARŞI MÜCADELE HALİNDE OLAN en sinsi yapılanmadır. Bu, delilleri çok açık olan kesin bir gerçektir.

Masonlar, bazı Evanjeliklere Müslümanları Deccal ordusu olarak göstermek istemiştir. Müslümanlar sevgi ve şefkat ordusudur
Adnan Oktar’ın 22 Kasım 2009 tarihli Kanal 35 ve Tv Kayseri röportajından

Ateist mason hareketinin temelini oluşturan Tapınak Şövalyeleri’nin taptığı put, yani şeytan anlamına gelen Baphomet sembolü, ateist masonluğun en bilinen şeytan sembolüdür.
Dünyadaki en büyük ekonomik güç masonlara aittir. DÜNYA EKONOMİSİNİN %90’I ONLARINDIR. Masonluk, DERİN DÜNYA DEVLETİNİN HAKİMİDİR. Bu örgütlenmenin ateist kesiminin başında ise DECCAL VARDIR. Deccal, ateist masonluk yoluyla faaliyettedir. Deccalin çok iyi bilinen yöntemi gereği ateist masonluk, barış adına ortaya çıkmıştır, fakat oldukça sistemli bir şekilde KAN DÖKMEKTEDİR. Kan dökücülüğü gelecek nesillerde de devam ettirebilmek için Allah’a imanı ortadan kaldırmaya, bunu yapmak için de inananları birbirine düşürmeye ihtiyacı vardır. İşte bazı Evanjeliklere ve bir kısım Müslümanlara karşı oynanan masonik oyun budur.
Masonlar Lucifer’i şeytan olarak tanımlar ve ona taparlar.
Kendilerini Müslüman ve Evanjelik göstermeye çalışan bazı ateist masonlar, parayla tuttukları bazı gazeteciler ve yazarlar aracılığıyla bu sapkın mantığı tüm dünyaya yayma azmindedirler. Oysa söz konusu yanlış düşüncenin etkisine kapılan bir kısım Evanjeliklerin, Müslümanları, hem kendileri hem de dünya için başlıca tehlike olarak görmeleri oldukça tehlikelidir. Bu kişiler, farkında olmadan şeytani bir yapılanma olan masonluğun, dünyayı dinsizliğe sürükleme politikasına alet olmaktadırlar. Bu arada masonluk ise dinsizliği tüm dünyada yaymaya çalışmaktadır. Ateist masonların idaresindeki ateist ve Darwinistler bu sayede meydanın kendilerine kalmasını istemektedirler. İnananlar arasında sahte ve suni bir mücadele fikri ortaya atarak, dinsizliği, Darwinizm’i, terörü, kargaşa ve dejenerasyonu tüm dünyada hakim etmek için ortam bulabilmektedirler.
Şu anda dünya çapında Allah inancına karşı ciddi bir mücadele devam etmektedir. Komünizm, Darwinizm, materyalizm, Marksizm, komünist terörizm, Leninizm, Stalinizm dünyada büyük bir dinsizlik tehdidi olarak durmaktadır. Dünyada bu tehlikeler dururken Evanjeliklerin dünyada en büyük tehlike olarak yalnızca Müslümanları görmeleri, Müslümanlar olmasa sanki dünya sorunsuz bir yer olacakmış gibi davranmaları, adalete ve vicdana sığmamaktadır. Söz konusu Evanjelikler adeta şu anda dinsizlik ile mücadeleyi bırakıp herkesi Müslümanlara ve Müslümanlığa karşı çıkma yönünde teşvik etmektedirler. Müslümanlara, din ahlakının gereği olan sevgi, şefkat, sabır, barış ve kardeşlik duyguları ile yaklaşma yerine, insanları kin ve nefrete teşvik etmektedirler. İşte bütün bunlar, kendilerini Müslüman ve Evanjelik göstermeye çalışan bir kısım ateist masonların parayla tuttukları gazetecilerin ve yazarların telkinleri sonucu gerçekleşmektedir.
Allah inancının, adaletin ve vicdanın gereği; dünyada Allah inancına karşı olanlarla fikri mücadele içinde olmak, dünyadaki tüm kötülükleri deşifre ederek bunların fikri alt yapılarını ortadan kaldırmaya çabalamaktır. Yaptıkları kanlı eylemlerde dini kullanan fakat Müslüman ismi veya kimliği taşıyan cahil ve hatta gerçekte dinsiz olan kişilerin İslam ile hiçbir şekilde bağdaşmayan uygulamalarını ayırt edebilmek gerekir. İslam’ın özünü görmezden gelerek, şeytana tapan masonların çirkin planlarına kanmak samimi iman eden bir insanın yapabileceği bir tavır değildir.
Ateist masonların işte bu gizli ve sistemli telkin yöntemleriyle, bir kısım Evanjelikler kendilerini toplumdan tecrit edip, kardeş olarak görmeleri gereken Müslümanlara cephe almaktadırlar. Bunu yaparak kendilerini Evanjelik göstermeye çalışan ateist masonların etkisi altında Müslümanlara karşı kin ve nefret duygularını teşvik etmektedirler. Allah’ı seven dindarlar olarak Allah’ın dostları ile birlik olmaları gerekirken, ateist, Darwinist, terörist bir sistemin öncülüğünü yapan sinsi bir teşkilatın yolunu -farkında olmaksızın da olsa- izlemektedirler. Bu yanlış inancın hem kendilerine hem de tüm dünyadaki inananlara zarar verdiğini görememektedirler.
Allah’ın izniyle ALLAH’IN İSMİ VE KELAMI, MUTLAKA TÜM DÜNYAYA HAKİM OLACAK VE GALİP GELECEKTİR. Bu Allah’ın tüm gerçek iman sahiplerine vaadidir. Fakat bunun vesileleri olmak için sebeplere sarılmak, tüm dünyada güçlü bir inanç dayanışması içinde olmak gerekmektedir. Samimi Evanjelik Hıristiyanlar, Evanjelik masonların kirli oyunlarını görüp, içine sürüklendikleri büyük tehlikenin farkına varıp samimi dindar Müslümanlarla ittifak ederlerse, Allah’tan bir nimet olarak çok daha huzurlu ve çok daha rahat,  güzel bir hayat yaşayacaklardır. Ateist masonluğun gizli önderliğindeki gerçek tehlikenin -ateizm, Darwinizm, materyalizm, Marksizm, Leninizm tehlikesinin- boyutlarını daha iyi fark ettiklerinde, asıl fikri mücadeleyi tüm inananlarla birlikte, Allah inancına karşı savaş açmış bu tür sapkın sistemlere karşı vereceklerdir.
Yüce Allah’ın izniyle, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhur zamanı çok yakındır. Kuran’a göre Allah’ın vaadi gereği, o dönemde Hz. İsa (a.s.)’ın barış ve birliktelik çağrısına mutlaka tüm Hıristiyanlar kendi rızaları ile uyacaklardır (Nisa Suresi, 159). Kuran’a göre Hz. İsa (a.s.)’ın yeniden zuhurunda, Kitap ehlinden (Hıristiyan ve Musevilerden) ölmeden önce ona iman etmeyecek hiçkimse kalmayacaktır. O zaman, asıl yapılması gerekenin inananlar arasında sevgi ve ittifak oluşturmak olduğunu Yüce Rabbimiz’in izniyle anlayacaklardır. Önemli olan, Hz. İsa (a.s.)’ın ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhur dönemine çok yaklaşmışken bu gerçeğin farkına varmak ve BU MÜBAREK İNSANLARA ÖNCÜLÜK EDEREK ONLARIN FAALİYET ORTAMI İÇİN GÜZEL BİR ZEMİN HAZIRLAMAKTIR. Kuşkusuz ki Allah’ın, Kendi Kelamını hakim kılmak için hiçbir şeye ihtiyacı yoktur (Allah’ı tenzih ederiz). Fakat Allah, iman edenlere dua etme ve ecir alma güzelliğini lütfetmiştir. GERÇEK SAMİMİ DİNDARLAR ARASINDAKİ GÜÇLÜ İTTİFAK, DİNSİZLİĞİN YERYÜZÜNDEN KALKMASI VE YÜCE RABBİMİZ’İN İSMİNİN TÜM DÜNYADA BİR VE TEK OLARAK ANILMASI İÇİN BİR DUADIR. 

DÜNYADAKI EKONOMIK GÜC MASONLARIN TEKELINDEDIR

Dünyadaki ekonomik dağılım ve mülkiyet dengesi hakkında insanlar yanlış yönlendirilebilmektedirler. Bazı Evanjelik Hıristiyanlar, mason odakların yönlendirmesiyle, dünya çapında mülkiyet ve ekonomik gücün Müslümanlarda olduğu görüşünü anlatmaktadırlar. Oysa Müslümanlar, dünyada hatırı sayılır bir ekonomik güç değildir.
Halihazırda dünyada ekonomik güç odağı yalnızca masonlardır. Dünyanın önde gelen şirketlerine ve en zengin işadamlarına dikkat çekildiğinde, bunların masonlardan oluştuklarını hemen görürüz. Dünyadaki ekonomik gücün yaklaşık %85’i masonların tekelinde toplanmıştır. Büyük holdinglerin sahipleri, geniş sermaye sahipleri ve önde gelen yatırımcıların büyük çoğunluğu masonlardır. Bu durum Müslüman ülkelerde de aynı şekildedir.
Kendi aralarında küresel bir ekonomik tekel kurmayı başarmış olan masonlar Müslüman ülkelerin de sermayelerinin yüksek bölümünü yönetmektedirler. Büyük Musevi sermayedarların da çoğunluğunu masonlar oluşturmaktadır. Dolayısıyla dünyadaki etkin ekonomik güç sanılanın aksine Masonların yönetimindedir.

KURANDA BILDIRILEN YECÜC VE MECÜC

KURAN'DA BİLDİRİLEN YECÜC VE MECÜC'ÜN, I VE II. DÜNYA SAVAŞLARINA İŞARET EDİYOR OLMASI KUVVETLE MUHTEMELDİR (FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYIN) >>>

KURAN'DA BİLDİRİLEN YECÜC VE MECÜC'ÜN, I VE II. DÜNYA SAVAŞLARINA İŞARET EDİYOR OLMASI KUVVETLE MUHTEMELDİR (MAKALE)

YE'CÜC VE ME'CÜC'ÜN, I. VE II. DÜNYA SAVAŞLARI OLDUĞUNA DAİR HADİSLERDEN İŞARETLER

YECÜC VE MECÜC'ÜN I. VE II. DÜNYA SAVAŞLARINA İŞARET ETTİĞİNE DAİR YENİ BİR İŞARET: ATEŞLİ KÜKÜRT

DECCAL KOMITESI

Allah'ı inkar adına ortaya çıkmış olan; insanlara, Allah'a karşı sorumlu olmayan başıboş birer hayvan olduğu telkinini veren, her şeyin tesadüflerle meydana geldiği iddiasını kitlelere yayan ve doğal seleksiyon iddiası ile tüm dünyaya zayıfların yok olması, güçlülerin ise hayatta kalması düşüncesini yayarak 20. yüzyılın başından itibaren bütün dünyayı zulme, dejenerasyona, kitle katliamlarına, savaşlara sürükleyen EVRİM TEORİSİNİN, ASIL KORUYUCUSU, ASIL DESTEKLEYİCİSİ MASONLUKTUR.
Evrim teorisini bugünkü hali ile ortaya atan ve bu aldatmacanın kitlelere yayılmasına önayak olan Charles Darwin’in dedesi ERASMUS DARWİN, İSKOÇYA’DA, CANONGATE KILWINNING NO. 2 LOCASINA BAĞLI ÜNLÜ BİR MASONDUR. CHARLES DARWİN DE DEDESİ İLE AYNI LOCADANDIR, 27 DERECEDEN MASONDUR. Charles Darwin'in kardeşleri de aynı şekilde masondur.